Şiir Türleri

      

 

 

                                                                               Şiir Türleri Nelerdir

Şiir, insanın ruhunda güzel duygular uyandıran, bir sanat değeri taşıyan manzumelere denir.

        Estetik değeri olmayan, şiir sayılmayan vezinli ve kafiyeli söze manzume denir. Buna göre her şiir manzume olabilir ama her manzume şiir değildir.

1. Lirik Şiir: Adını mitolojik bir çalgı olan “lir” kelimesinden alan Lirik şiir, içten gelen duyguları coşkun bir şekilde dile getirir. Aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı  bu şiir türünün konularıdır.  Estetik değeri olmayan, şiir sayılmayan vezinli ve kafiyeli söze manzume denir. Buna göre her şiir manzume olabilir ama her manzume şiir değildir.
NERDESİN? 
Geceleyin bir ses böler uykumu.
İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana "Gel" desin (Ahmet Kutsi TECER) 

2. Epik Şiir: Konu olarak kahramanlıkları ve kahramanları ele alır. Destanlar, savaş, yiğitlik, kahramanlık, vatan sevgisi… gibi konuları işleyen şiirlere Epik şiir denir.

Bilindiği gibi, destanlar, tarihi olaylara ve efsanelere dayanılarak hazırlanan uzun manzum kahramanlık hikayeleridir.Örnek:

  FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; 
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek; 
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek 
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? 
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! 

  Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden.... 
  Senin de destanını okuyalım ezberden... 
  Haberin yok gibidir taşıdığın değerden... 
  Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın... 
  Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! 

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini... 
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? 
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini 
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; 
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

 

  Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır
  Şu mihrap 
Sinanüddin, şu minare Sinandır
  Haydi artık uyuyan destanını uyandır.! 
  Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın 
  Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.! 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan 
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan! 
Sana selam getirdim 
Ulubatlı Hasan’dan.... 
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; 
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! 

  Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! 
  Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! 
  Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın... 
  Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın? 
  Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

 

  Arif Nihat ASYA

3. Pastoral Şiir: Çoban ve kır hayatını, tabiat güzelliklerini göstermek ve içimizde bunlara karşı bir ilgi, sevgi ve özlem uyandırmak maksadıyla yazılan şiirlere denir.Örnek:

 

  BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,

Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların,

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün yoktu sürü peşinde bizi,

Her gün aynı pınardan doldurup destimizi

Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni,

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,

Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;

Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,

Dolaştırıp dururuz ayni dâüssılayı.

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;

Su karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,

'Suna”'mın başka köye gelin gittiği akşam,

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.

-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

Diye hıçkırır kaval:

Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,

Daima eğeceksin başkalarına boyun;

Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,

Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı

Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an,

Mademki kara bahtın adını koydu çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden

Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla,

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına

  Kemalettin KAMU

 

4. Didaktik Şiir: Herhangi bir konu hakkında bilgi vermek, öğretmek, bir düşünce ve duyguyu aşılamak amacıyla yazılan şiirlere denir. Bilim, sanat, ahlak, felsefe, din… gibi konularda yazılan şiirler didaktik şiirlerdir.Örnek:

  LİSAN

Güzel dil Türkçe bize,

Başka dil gece bize;

İstanbul konuşması

En saf, en ince bize.

 

Lisanda sayılır öz

Herkesin bildiği söz

Mânası anlaşılan

Lügata atmadan göz.

 

Uydurma söz yapmayız.

Yapma yola sapmayız,

Türkçeleşmiş Türkçedir,

Eski köke tapmayız.

 

Açık sözle kalmalı

Fikre ışık salmalı.

Müteradif sözlerden

Türkçesini almalı.

 

Yeni sözler gerekse

Bunda da uy herkese,

Halkın söz yaratmada

Yollarını benimse.

 

Yap yaşayan Türkçeden,

Türkçeyi incitmeden.

İstanbul'un Türkçesi

Zevkini olsun yeden.

 

Arapçaya hiç gitme,

İran'a da meyletme:

Tecvidi halktan öğren,

Fasihlerden işitme.

 

Türklüğün vicdanı bir,

Dini bir, vatanı bir,

Fakat hepsi ayrılır

Olmasa lisanı bir.

 

  Ziya Gökalp

 

5.Satirik Şiir: Toplumdaki düzensizlikleri, yöneticilerin beceriksizliklerini, kişilerin dalkavukluklarını, kendini beğenmişliklerini yermek amacıyla yazılan şiirlere denir. Örnek:

  HAKİM BEĞ 

Gene tehir etme üç ay öteye, 
Bu dava dedemden kaldı hâkim 
beğ
Otuz yıl da babam düştü ardına; 
Siz sağ olun, o da öldü hâkim 
beğ

Kırk yıl önce; yani babam ölünce, 
Kadılıklar hâkimliğe dönünce, 
Mirasçılar tarla, takım bölünce, 

İrezillik beni buldu hâkim beğ

Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git; 
Bini buldu 
burda yediğim zılgıt. 
Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!' 
Oğlumun bir oğlu oldu hâkim 
beğ

Sekiz evlek tarla, bir geverlik su, 
Yüz yılda 
höküme bağlanmaz mı bu? 
Kazanmasam da hu, kazansam da hu! 
Canım ta burnuma geldi hâkim 
beğ

Keşife-meşife, damgaya, harc'a 
Kanımız kurudu harca da, harca.. 
Sayenizde avukatlar yıllarca, 
Fakiri yoldu da yoldu hâkim 
beğ

Mübaşir itekler, kâtip 
zavırlar
Değişti bizde de 
göya devirler. 
Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar, 
Tapucuyu aya saldı hâkim 
beğ.

 

Kabahat sizde mi, kanunlarda mı? 
Şaşırdım billâhi yolu yordamı.. 
Kızma sözlerime alam 
kadanı
Sıkıntıdan içim doldu hâkim 
beğ

Mülkün temeliydi adalet hani?... 
Bizim hak temelde saklı mı yani? 
Çıkartıp da versen kim olur mâni? 
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim 
beğ?

Hem davacı pişman, hem de davalı.. 
Bu yolda tükettik çulu, çuvalı. 
Sabret makamından çalma kavalı, 
Sürüler ekine daldı hâkim 
beğ.

Abdurrahim KARAKOÇ